Günümüzde internetin gerçek hayatımızla bütünleşmesiyle sosyal medya, sadece paylaşılan anlar değil, duyguların, kırgınlıkların ve çatışmaların da merkezi haline geldi. Özellikle aile WhatsApp gruplarında kendini gösteren dijital zorbalık, küçük gibi görünen davranışlarla büyük yaralar açıyor. Dahası, yazılıp gönderilen her şey, bağlamından koparıldığında "kim, kime, neden yazdı?" sorularıyla kolayca dedikodu malzemesine hatta hakarete varan zorbalıklara dönüşüyor. Bilişim Uzmanı ve Sosyal Medya Araştırmacısı Ümit Sanlav, bu sinsi şiddetin aile içi iletişimi nasıl zedelediğini ŞOK Gazetesi’ne anlattı.
MAHREMİYET SAYGIMIZ KALMADI
Sosyal medya mecraları, internetin gerçek hayatımıza entegrasyonu sonucu sadece bilgi paylaşım alanları olmaktan çıkıp, günlük hayatın duygu ve çatışmalarını da yansıtan yeni sosyalleşme ortamları haline geldi. Bilişim Uzmanı ve Sosyal Medya Araştırmacısı Ümit Sanlav, sosyal medyanın bu dönüşümünü değerlendirirken, “Yakın zamana kadar sanal olan internet, gerçek bilgilerimizin girilmesiyle sosyalleşti. İşe giderken geçtiğimiz yollar, kullandığımız toplu taşıma, okuduğumuz kitaplar, yediğimiz içtiğimiz şeyler sosyal medya üzerinden paylaşılıyor. Ama bu sosyalleşme, beraberinde kıskançlıkları, korkuları, zorbalıkları da getirdi. Mahremiyet saygımız kalmadı” dedi.
YÜZ YÜZE YAPILAN TARTIŞMALAR DİJİTAL DE YAŞANIYOR
Ümit Sanlav, sosyal medya dilinin beşeri iletişime tam olarak uyum sağlayamamasının, hislerin yanlış veya eksik ifade edilmesine yol açtığını belirtiyor. Buna bir de verilerin hızlı yayılma hızı eklenince, olumsuzlukların da hızla yayıldığını vurguluyor. We Are Social verilerine göre Türk internet kullanıcılarının yüzde 90,6’sının aktif olarak kullandığı WhatsApp, özellikle aile içi iletişimde hem kolaylık hem de sorunların kaynağı oluyor. Sanlav, “Eskiden yüz yüze yapılan aile içi tartışmalar artık soğuk ekranlar üzerinden gerçekleşiyor ve çoğu zaman farkına varılmıyor. Aile WhatsApp gruplarında yaşanan dijital zorbalık, çoğunlukla imalar, görmezden gelmeler, alaycı emojiler veya yanıtsız bırakılan mesajlarla kendini gösteriyor” diye anlatıyor.
DİJİTAL ZORBALIK
Dijital zorbalık; bir kişinin fikrini hiçe saymak, paylaşımlarını küçümsemek ya da sürekli farklı konular açarak onu yok saymak gibi davranışları içeriyor. Sanlav, bu durumun temelinde “herkesin konuşmak istediği ama kimsenin dinlemediği, herkesin haklı çıkmak istediği ama kimsenin anlamaya niyetli olmadığı” bir iletişim krizi olduğunu belirtiyor.
5 TÜR ANA ZORBALIK VAR
Psikolojik, fiziki, sözlü, cinsel ve dijital zorbalığın beş ana tür olduğunu ve günümüzde dijital zorbalığın en ciddisi haline geldiğini söyleyen Ümit Sanlav, “Bazen bir mesajın görmezden gelinmesi bile muhatabı derinden yaralayabilir. Örneğin sürekli ‘Hayırlı Cumalar’ mesajları yanıtsız kalıyorsa ya da bir çocuk fotoğrafına kimse emoji bırakmıyorsa bu dışlama anlamı taşıyabilir” uyarısında bulunuyor.
CİDDİ PSİKOLOJİK ETKİLERİ VAR
Ümit Sanlav, “Gönül birliğiyle yürüyen aileler, dijital bıçak darbeleriyle kanarsa artık ne mesajlar iyileştirir ne sessiz kalmak çözüm olur. Çünkü dijital ayak izi kalıcıdır ve sosyal medya mecralarının etkileşim çevresiyle büyümesiyle yaralar daha derinleşir” diyerek çağrıda bulunuyor:
“Tüm bunlar, göründüğünden daha derin bir duygusal ihlale dönüşebiliyor. Bu durum, bireylerde “değersizlik hissi”, “görünmez olma kaygısı” ve “toplumdan dışlanma duygusu” gibi ciddi psikolojik etkilere neden oluyor. Bu sinsi şiddetin aile içinde oluşturduğu sonuçlar arasında kırgınlıklar, kuşak çatışmaları, soğukluklar ve grup üyelerinin sessizce uzaklaşması yer alıyor. Bazı bireyler kendini değersiz hissederken, bazıları agresifleşiyor; en tehlikelisi ise göz göze bakmanın, samimiyetin azalması. Eskiden aile bireyleri bir sofrada göz göze tartışır, ardından gönül koysa bile yüz yüze bakmaya devam ederdi. Şimdi ise cep telefonunun soğuk ekranında atılan bir mesajla başlayan kırgınlıklar, gerçek hayata taşınıyor. Ömür boyu telafi edilemeyecek durumlar ortaya çıkabiliyor.”