Türk Böbrek Vakfı 40 yaşında. Kulağa sadece bir rakam gibi geliyor olabilir ama her yılın ardında binlerce insanın hayatına dokunan sayısız hikâye var. Alaattin Sanama’nın acı kaybıyla başlayan bu yolculuk, Timur Erk’in öncülüğünde bir umuda dönüşmüş. Bir kişiyi kaybettik ama bu kayıp, binlercesini yaşama bağlayan bir köprü olmuş.
Gecede sunuculuğu üstlenen Eylem Şenkal, sahneye çıktığında tüm salonu kucaklayan bir sıcaklık vardı. Ardından gelen teşekkür töreninde, 20-25 hatta 30 yıldır aynı vakfın çatısı altında ter döken çalışanlar sahneye davet edildi. Her birinin yüzünde yılların yorgunluğu değil, gururu vardı. Bu bir iş değil, inançla sürdürülen bir yaşam tarzıydı.
Şarkılarıyla geceye renk katan Hayat Mertel’in ardından sahneye çıkan isim, vakfın kurucu başkanı Timur Erk oldu. Sözleri sade ama bir o kadar güçlüydü:
“Kurumların da insanlar gibi inişleri, çıkışları olur. Ama biz yolumuzdan sapmadık.”
İşte bu cümle, aslında Türk Böbrek Vakfı’nın özetiydi. Yalnızca diyaliz merkezleri kurmakla kalmamışlar; burslarla, eğitimlerle, sağlık evleriyle, geleceğe dokunmuşlar. Sadece böbrek hastalığıyla değil, toplumsal duyarlılığa da öncülük etmişler. Sağlığı, sadece bir organla sınırlı tutmamış; sağlıklı beslenmeden eğitim hakkına kadar geniş bir vizyonla topluma yaklaşmışlar.
Geceye katılan İstanbul İl Vali Yardımcısı Yücel Gemici’nin sözleri de anlamlıydı:
“Bu 40 yıllık mücadeleye teşekkür borçluyuz.”
Aslında hepimiz borçluyuz. Çünkü biz toplum olarak bazen bu tür sessiz çabaların değerini yeterince fark edemiyoruz. Oysa asıl kahramanlık, gürültüyle değil, sabırla yazılan hikâyelerde saklı.
Salondan ayrılırken aklımda Timur Erk’in şu sözü yankılanıyordu:
“Masamızda heyecan verici projeler, aklımızda büyük hayaller var.”
İyi ki varlar. Ve iyi ki, hâlâ hayal kuran insanlar var.
Nice 40 yıllara…