Belki bir kitapçının köşesinde rastlarsın ona, belki kalabalık bir otobüste karşı koltuktadır. Belki bir sabah kahveni içerken yürüyüp geçer yanından, belki de bir istasyonda göz göze gelirsiniz sadece birkaç saniyeliğine. Ama o an… Kalbindeki bir boşluk doluverir aniden. Tanımadığın biri, sanki en derin yarana dokunmuş gibi olur.
İşte o anlarda başlar içimizdeki fısıltı: "Seni tanımıyorum ama hatırlıyorum..." Bunun mantıklı bir açıklaması yoktur çoğu zaman. Ne bilim anlatabilir bunu ne de akıl. Bu, kalbin ezelden getirdiği bir bilgidir. Belki bir önceki yaşamdan kalan bir selamdır, belki yıldızlar arasındaki eski bir yol arkadaşlığının yankısıdır. Belki de sadece yüreğin, geçmişin sessiz sırlarını bugünün sessizliğine fısıldıyordur.
Her karşılaşma bir tesadüf değildir. Bazı insanlar bizi bize hatırlatmak için uğrar hayatımıza. Kimileri kalır, kimileri geçer gider.
Hayat bazen bizi, unuttuğumuzu sandığımız hislerle sınar. Bize ait olmayan bir zamanda, bize ait gibi gelen duygularla... Ve biz, ne kadar direnmeye çalışsak da, bazı karşılaşmaların izini taşıyarak yürürüz hayatta.
Belki de bu yüzden bazı insanları hemen sevmek gelir içimizden. Çünkü hatırlarız. Çünkü tanımadığımız birinin gözlerinde, uzun zaman önce unuttuğumuz bir huzuru buluruz.
Kısacası... Herkesin hayatında bir "seni tanımıyorum ama hatırlıyorum" vardır. Ve belki de hayat, sadece onları yeniden bulmak için yaşanır. Çünkü ruhun yolculuğu, zamanla sınırlı değildir.
MİNE GÜNCAVAR